Resimlerle Otopsi Tekniği: 1. Kitabın Devamı
Anahtar kelimeler:
Otopsi Tekniği, Adli Otopsi, Adli Tıp, Adli PatolojiÖzet
1. ÖNSÖZ
Hekimliğin spekülasyonlar, hipotezler ve doğmalar çerçevesinden çıkıp gerçeklere dayanan bir ilim haline gelmesi otopsi ile başlar. Sidney Farber’den aldığımız bilgiye göre ilk otopsi kayıtlan 1286’da İtalya’da çıkan bir veba salgını sırasında Cremona şehrinde bir doktorun yaptığı otopsilerle ilgilidir. Bu otopsilerin yapılması Papa’nın ölüm sebebinin meydana çıkarılması emri ile olmuştur. 1440-1502 yıllarında Floransalı bir doktor —Antonio Benivieni— adli, dini sebeplerle epidemilerin sebebini anlamak üzere otopsi yapmıştır. İlk defa olarak aileden otopsi müsaadesini alan da Benivieni’dir. 1452-1497 yıllarında hastalığın herediter olup olmadığını anlamak maksadıyla da otopsi yapıldığını bildiren kayıtlar vardır.
Memleketimizde ilk otopsi kaydını Hayrullah Efendinin “Malakat-ı Tıbbiye”sinde görüyoruz (1843). Hayrullah Efendi mektebi tıbbiyede müderris ve aynı zamanda Avusturya Hastanesi doktoru olan hocası Doktor Bernard’ın bu hastanede, başına sırık düşmesi ile ölen bir ameleye yaptığı ve tıp öğrencileri tarafından izlenen bir otopsiyi ve bunun belli başlı bulgularını kaydetmektedir.
Sistemik ve modern otopsiyi ilk defa yapan, Viyana’da Rokitansky olmuştur (1804-1878). Rokitansky’nin kullandığı teknik organları yerinde açmak ve açtıktan sonra vücuttan dışarı almaktır. Otopsi tekniğinin bugün en çok kullanılan şeklini kuran, modern patolojinin kurucusu Virchow’dur (1872). Virchow metodunun esası organları teker teker vücuttan çıkarıp vücut haricinde açmaktır. Bu usul, organlar arasındaki ilişkiyi bozması bakımından elverişsiz addedilmiştir. Özellikle Fransız patologları göğüs ve karın organlarını birlikte çıkararak vücut haricinde organları açtıktan sonra birbirinden ayırmak metodunu benimsemişlerdir. Bununla beraber Virchow metodu teknik bakımından kolay ve dikkatle yapıldığı takdirde, organlar arasındaki ilişkinin de tespiti elverişli ve ufak tefek değişikliklere tamamiyle açık bir metottur. Hocamız Prof. Schwartz’dan gördüğümüz ve halen kürsümüzde uygulanan, Virchow’un bazı noktalarda değiştirilmiş metodudur.
İlmi bir incelemenin bütün ayrıntıları ile yapılabilmesi, lezyonların en iyi şekilde görülebilmesi, gösterilebilmesi ve usulüne uygun bir raporun yazılabilmesi ancak tekniki kurallarını titiz bir şekilde uygulamakla mümkündür. Özellikle tecrübesiz olanlar kuralları bütün ayrıntıları ile uygulamak zorundadırlar. Bundan dolayı gerek patoloji laboratuvarlarında ve gerekse pratisyen hekimimizin memleketimize özgü ve bölgesel şartlar altında çalışırken tam ve ilmi nitelikte bir otopsi yapabilmesi için en sadık rehberi, otopsi tekniğidir. Şüphesiz ki, otopsinin en az bunun kadar mühim olan diğer bir cephesi, lezyonların değerlendirilmesi, uygun analiz ve sentezi sonunda hastalık tablolarının meydana çıkarılması ve nihayet ölümün vukuunda bu hastalıkların oynadığı rolü önem sırasıyla belirtmektir. Bu hususları kısa ve amaca uygun pratik bir şekilde bildiren bir rehber kitabın çıkarılması çok arzulanır.
Otopsi tekniğinin iyice bilinmesi dünyanın bugün eriştiği medeniyet seviyesinde pratisyenlere adli otopsi yaptırılan nadir memleketlerden olan memleketimizde, son derece önemli sosyal bir sorundur.
Bu küçük kitap pratisyenlere ve genç patologlara günlük ihtiyaçlar karşısında başvurulacak ve kolaylıkla uygulanabilecek bir rehber olması ümidiyle kaleme alınmıştır. Bir teknik kitabı için resim ve şeklin büyük önemi açıktır. Bu nedenle imkân nisbetinde fazla resim konmuş ve her resim altına geniş açıklamalar yapılmıştır. Konuyu aydınlatacağı tahmin edilen yerlerde şemalardan istifade edilmiştir. Metinle resimlerin iyice mukayesesini sağlayabilmek amacıyla resimler ayrı bir fasikül halinde çıkarılmıştır. Böylece “otopsi icra”sı gibi dinamik bir işlemi yazı ve resim gibi kalıplarla ifade edebilmenin zorluğu yenilmeye çalışılmıştır. Başarının nisbeti ve mükemmele erişmek için izlenecek yollar, vazifelerinin bilinci içinde bu kitabı okuyan ve gerek eğitim sırasında ve gerekse meslek hayatlarında uygulayan öğrencilerimizin yapıcı eleştirmelerinden meydana çıkacaktır.
Resimlerin hazırlanmasında büyük emekleri geçen asistanlarımız Dr. Gültekin Kaner’e, Dr. Kayhan Serdaroğlu’nu, Dr. Gülşen Coşkunca, Dr. Uğur Çevikbaş’a, Kürsümüzün fotoğrafçısı Bay Hasan Karışman’a ve yazıları hazırlayan sekreterimiz Bayan Mahmure Yakıtal’a teşekkür ederim.
2. ÖNSÖZ
1973’deki birinci önsözümüzü izleyen süreçte biriken gözlemlerimiz ve bunlara dayanan deneyimlerimiz, ikinci bir önsöz yazılmasının uygun olacağı düşüncesini uyandırmıştır.
Otopsi ne olduğu kesinlikle bilinen dış memleketlerde bile klinikçiler tarafından gerek bilimsel, gerekse diğer yönlerden yapılması pek arzulanan bir işlem değilse de memleketimizde, ne olduğu da bilinmediğinden birçok aydın çevrelerde bile “cesedin parçalanması “şeklinde kabul edilen ve adı bile tabu sayılan bir işlemdir. Memleketimizde ilk otopsi çalışmaları, II. Mahmud’un 1839’u izleyen yıllarda Mektebi Tıbbiye-i Şahaneyi ıslah etmesi için Viyana’dan getirttiği genç, dinamik bir hoca, Dr. A. Bernard zamanında başlamıştır. Bu hoca, 1841 ‘de I. Abdülmecid’den, kadavra çalışmaları için özel ferman sağlamıştır. 1850’yi izleyen devrelerde, İstanbul’da bulunan Alman, Fransız, Avusturya ve İngiliz hastanelerinde çalışan gayrimüslim doktorların otopsi yaptığını, o zaman bir tıp akademisi sayılan ve yine bu doktorların kurduğu “Cemiyeti Tıbbiye-i Şahane” toplantılarının kayıtlarından öğreniyoruz. Bundan sonra otopsi işlemlerinin hemen hemen durduğu ve ancak 1916’da patoloji eğitiminin bir parçası olarak Prof. Hamdi Suat Aknar (Hamdi Hoca) tarafından başlatıldığını görüyoruz.
1933 Üniversite reformunu izleyen 15 sene içinde senelik otopsi sayısı hızla artmış, bizim asistanlık devremizde senede 1000’e yaklaşmış ve sonra hızla eksilerek bugün en eski üniversitelerimizde görülen senede 200 düzeyine düşmüştür. Sebeplerinin derinliğine incelenmesi burada yapılamayacak kadar geniştir.
1830 sıralarında dünyanın en büyük patoloji merkezi olan Viyana Üniversitesi’nde Patoloji hocası C. Rokitansky yaptığı 70.000 otopsi sayısına dayanarak, patolojinin klinik bilginin esasını oluşturduğunu ifade etmişti. 18. Yüzyılın 11. yarısında Avrupa memleketlerinde otopsi tıp bilgisindeki en yüksek düzeyini yaşamakta idi. Ne gariptir ki, otopsinin tıpdaki büyük değeri Amerika’da ancak 1912 yılı civarında idrak edildiği halde bugün otopsinin yine en yüksek sayıda yapıldığı ülke -Demirperde gerisi ülkeler hariç— Amerika Birleşik Devletleridir. Bu memleketin birçok eyaletlerinde ölümlerin büyük bir kısmına otopsi yapılmayan bir tıp kuruluşuna Amerika Patoloji Birliği eğitim izni vermemektedir.
45 senelik patoloji deneyimimizin verdiği netice şudur ki, patoloji biliminin kaynağı otopsidir. Her ne kadar, bireyin hayatını kurtarmaya yönelik olan biopsi işlemi hayatı kurtarma bakımından ilk bakışta aynı kıymette, hatta daha üstün görünürse de biopsi verilerini doğru olarak değerlendirmek ve klinikçi hekime bir yön göstermek için gereken bilgi, yine otopsi esnasında edinilen bilgilerden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle otopsi patolojisi bilmeyen bir patoloğun biopsi bilgisi de yüzeyel olup, ezbere dayanır ve kıymeti çok düşer.
Otopsinin tıbdaki değeri şu gerçeklerden kaynaklanır: 1967’de Amerika’da yayınlanan bir çalışmada 1000 otopsi vakasında klinik tanının doğru olduğu oran ancak %54’dir. En yeni Amerikan literatüründe ölüme götüren hastalık tanılarının doğru konma oranı en büyük kuruluşlarda %90’a kadar çıkmıştır. Ölüme götüren hastalıkların yanında büyük sıklıkla bulunan aynı derecede önemli, öldürücü nitelikte 2. ve 3. hastalıkların ise klinikte tanımı çok düşük bir düzeydedir. Klinikte kullanılan ve yeni tanı cihazları ve metodları bile bu düşük oranları değiştirememiştir. Memleketimizin en ileri hastanelerinden biri olan Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde 1978-1982 yılları arasında ölen 8420 hastanın yalnız %6’sına otopsi yapılabilmiştir ve özellikle tümör olgularında klinik tanının doğruluğu otopsi bulguları ile kontrol edildikçe klinikle otopsi bulgularının arasında tam uygunluk gösteren olguların %40.9 ve kliniğin kanser açısından yanılma oranının ise %59.1 olduğu gözlenmiştir.
İlaçlarla ve başka tedavi araçları ile meydana gelen hastalıklar, tedavilerin prognozları, bazı müdahalelerden sonra ölümle sonlanan komplikasyonların açık seçik meydana çıkarılması otopsi ile mümkün olabilir. Fenasctin papillitis’i steroide bağlı osteoporoz, kalp valvül protezlerinden sonra meydana gelen ölümlerin mekanizması, reanimasyonda yapılan entübasyon sonuçlarının, göbek venası yoluyla yapılan kan transfüzyonlarının öldürücü komplikasyonlarının kesin mekanizması otopsiden başka bir metodla anlaşılmaz.
Memleketimizin sağlık, sosyo-ekonomik ve ulaştırma imkânları, halkımızın eğitim düzeyi, göz önüne alınırsa otopsinin, memleketimizin sağlık politikasını ve planlamasını belirtmekte ne kadar önemli olduğu meydana çıkar.
Otopsi bilgisinin memleketimizin adli otopsilerini yapmak hususundaki büyük önemini birinci ön sözümüzde belirtmiştik. Burada bu konuya ekleyeceğimiz hususlar şunlar olacaktır: Her hekim adayının ve de patoloğun otopsi tekniği yanında adli tıp otopsi bilgilerine de sahip olması ve her adli tabibin patolojik otopsi tekniğini ve patolojik verilerin yorumlanmasını bilmesi gerekir.
İkinci baskı metninin yazılmasında, dikkatli ve çalışkan sekreterimiz Ayten Karakuz’a, dizgi ve baskısında, verdiği değerli fikirler için “Renk Yapım evi” sahiplerinden sayın Arslan Kahraman’a teşekkür ederim.
